2011-2012 sezonunda belki de uzun
yıllar sonra Euroleague’de beklentilerin fazla olmadığı hatta sürpriz dahi
sayılabilecek bir takım şampiyon oldu. Hikayenin tamamını anlatmaya gerek yok;
zaten hem burada bahsettik hem de birçok farklı kaynakta Olympiakos’un
beklentileri hep aşağıda tutarak sessiz ve derinden gittiği şampiyonluk yolu
ile ilgili birçok yazı kaleme alındı. Bu yazıda bahsedeceğim konu bu masalsı
yolculuğun önemli bir durağı olan ve birden fazla kez uğranılan Sinan Erdem
Arena’nın bu yolculuğa olan etkileri ve dikkat çekici noktaları ile alakalı
olacak:
2011-12 sezonunda hazırlık dönemi
dahil toplam 5 kere İstanbul seyahati yapan Olympiakos’un yaptığı ziyaretlerden
2’si Abdi İpekçi’de, diğer 3’ü de Sinan Erdem’de oynayacağı maçlar içindi.
Sezon başında organize edilen Two Nations Cup’ta mücadele eden Abdi İpekçi’ye
diğer ziyaretini de tarihi bir kapışmaya sahne olan Galatasaray maçı için yapmıştı.
Sinan Erdem’e yapılacak ilk ziyaret Aralık ayı başında oynanacak olan
Fenerbahçe Ülker karşılaşması içindi.
Bu maça gelene kadar grupta işler
pek istenildiği gibi gitmiyor ve herkesin herkesi yendiği bir duruma sahne olan
A grubunda Olympiakos için gruptan çıkamama tehlikesi baş gösteriyordu. Sezon
başında alınan Kalin Lucas, Matt Howard gibi NCAA’den gelme isimlerin takıma
olan katkısı sorgulanmaya, takımın diğer bir kısmını oluşturan genç Yunan
isimlerin de buldukları şansları yeterince iyi değerlendiremedikleri görüşü
yayılmaya başlamıştı. Rakip FB Ülker de aynı sıkıntıları yaşayan bir başka
ekipti ve bu maçı 2 takım da sıkıntıları geride bırakmak için bir dönüm noktası
olarak görüyordu. Sezon başından beri takımı yalnız bırakan Fenerbahçe
taraftarı salonu doldurmuş, geçen sezon yine burada alınan ve muhteşem giden
sezonun sonunu getiren acı yenilginin rövanşını almak istiyorlardı. Maça
gelirsek işler özellikle 2. yarıda FB Ülker’in istediği gibi gitti.
Jerrels-Ukic ikilisinin yan yana verdiği verim ile sonlara doğru kopan maçta 16
sayılık fark ile kazanan Fenerbahçe oldu.
Bu ağır mağlubiyet Olympiakos
adına bir şeylerin değişmesi gerektiğinin anlaşılması adına çok önemli bir
dönüm noktası haline geldi. Dip noktayı gördükleri bu maçtan sonra ivme kazanan
takım bütün işlerin son maça kaldığı grupta 2. sırayı aldı. Top 16 yıl öncesi
de Lucas-Howard gibi isimlerden vazgeçilerek pota altı için çok önemli bir
hamle olan Jerome Dorsey ve guard bölgesi için sezonu Partizan’da açan Acie Law
transfer edildi. İlginç olan bu iki transferin de yetersiz
görülen hatta sorgulanan transferler olmalarına rağmen duble şampiyonluğa giden
yolda beklenenden daha fazla katkı verecek olmalarıydı.
Top 16 maçları sürerken yolu önce
Abdi İpekçi’ye düşen ancak efsanevi bir mücadele sonunda Galatasaray’a boyun
eğen Olympiakos, CSKA’nın ardından 2.lik mücadelesinde belki de dengeleri en
çok etkileyecek maç için tekrar Sinan Erdem Spor Salonu’na geldi. 3. maçlar
sonunda diğer 3 takım içinde şanslar eşit gözüküyordu ancak; Pire’deki maçta en
son periyottaki basit hatalar sonucu yenilen Efes’in kendi evinde bu maçı
alarak grupta avantajlı bir konuma geçmesi muhtemel gözüküyordu. Maç öncesi
olası bir puan eşitliğinde öne geçmek için averaj hesapları yapılırken maç
başından sonuna kadar Olympiakos’un önde olduğu ve Efes’in geriden gelerek
rakibini yakalamaya çalıştığı bir karşılaşma izledik. Son dakikalarda
tribünlerin çoğu dışarı çıkarken Olympiakos’u da rehavete kapılmasının etkisi
ile aradaki fark kapandı. Ancak, hem son hücumlarda sorumluluk alarak zor
üçlükler yollayan Vujacic’in kolay bir faul yapması hem de son hücumu savunma
yerine atmaya karar vererek maç boyu olduğu gibi plansız bir üçlüğün kaçmasıyla
maçın bitmesine sebep olan Ufuk Sarıca’nın tercihleri sonucunda maç bitiminde Anadolu
Efes grupta devre dışı kalmıştı. 1,5 ay önce Sinan Erdem’den sorunları
büyüterek ayrılan Olympiakos bu sefer buradan mutlu edici bir sonuçla ve daha
da önemlisi umut verici bir şekilde istediği oyunu oynamış halde dönüyordu.
Gruplar sonunda tek galibiyette kalan Efes ise o galibiyeti de Galatasaray’dan
alında 2 Türk takımı da grupta çaptan düşmüş oluyordu. O galibiyetin de yine
Sinan Erdem’de olduğunu eklersek bu salonun Olympiakos için önemini anlamak
daha da kolaylaşıyordu. Ancak; bu şekilde çeyrek finale çıkan takım için bu
salonun hikayesi burada bitmeyecekti.
Bütün sezon olduğu gibi çeyrek
final serisinde de beklentinin üzerine çıkan ve Siena’yı 3-1 ile geçen
Olympiakos’un yolu Final-Four için tekrar Sinan Erdem Arena’ya düştü.2011-2012
sezonu için İstanbul’a 5., Sinan Erdem’e 3. geliş olan bu son uğramada zaten bu noktaya gelmesi
beklentileri aşarak sürpriz derecesine çıkan takımın hedefi ‘underdog’ olmanın
avantajını kullanmak ve bu yolla ‘sürpriz’ seviyesini aşarak küçük çaplı bir
‘mucize’ yapmaktı. Olası bir 3.lüğün dahi büyük sürpriz olacağı bir ortamda ilk
adımda Barcelona karşısına çıktılar. Baştan sona önde götürdükleri maçı müthiş
akıllı bir oyunla kazanmaları sonucunda zaten ‘büyük sürpriz’ adımı
gerçekleşmişti. Cuma akşamı 2012 finalinin rövanşı alındıktan sonra Pazar
akşamı ise işin geri kalan kısmının tamamlanması ile birlikte ‘mucize’
kavramının içi doldurulmuş olacaktı.
Euroleague’de 2011-2012 sezonunun
kapanışı anlamına gelen final maçının ilk 25 dakikası beklenildiği gibi geçmiş
ve CSKA Moskova skor ve oyun üstünlüğünü sağlamıştı. 28. dakikada 19 sayı olan
farkın inanılmaz bir şekilde nasıl kapandığını ise anlamak maçın canlı izlenirken
akılda kalan kısımları biz dahil çoğu kişiye yetmedi. Son saniyede Printezis’in
tek elinden potaya doğru giden atış ‘mucize’nin gerçekleştiğini gösteriyordu.
97’den beri bekleyen kupaya beklenen kupaya belki de son yıllardaki en düşük
yatırım ve beklentiyle girdikleri sezonda ulaşan takımın oyuncuları, sahipleri,
yöneticileri ve hatta bazı tarafları bu anı kutlamak için Sinan Erdem’in
parkeleri üzerindeydi artık. Kutlamalar ve sevinç gösterilerinden hemen sonra
2011-2012 sezonu Euroleague kupası ine aynı parkeler üzerinde Olympiakos’lu
ellerin üzerinde havaya kalktı. Bu ana da yine sezon boyunca bu takımın
yaşadığı önemli anlara sahne olan Sinan Erdem Arena tribünleri en yakından
tanık oldular. Bu sayede bir sezonda farklı niteliklerde maçlar oynadıkları bu
salon da Olympiakos’un tarihine geçmeyi ve hiç unutulmayacak anıların yaşandığı
bir salon olarak hatırlanmayı hak etmiş oldu.
Tarihe baktığımızda İstanbul’da
düzenlenen 1992 Euroleague Final-Four finalinin, futbolda 2005 Şampiyonlar Ligi
finalinin de bu tarz tarihi olaylara sahne olduğu hatırlanacaktır. Ancak bu
sezon bu sahnenin sadece filmin sonunda değil, ortalarında da bazı kırılma
anlarına ev sahipliği yaptığını unutmamak gerekir. Yeni sezon kuralarına göre
Ekim ayında Olympiakos takımı Anadolu Efes deplasmanına çıkmak için muhtemelen
yine Sinan Erdem Arena’ya gelecek. Bakalım bu geliş de mevcut hikayenin
devamına ya da yeni bir hikayenin başlangıcına sebep olabilecek mi hep beraber
göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder