15 Şubat 2012 Çarşamba

Biz Neler Gördük !


Dün akşam oynanan Anadolu Efes - Fenerbahçe Ülker Türkiye Kupası çeyrek finalinde iki 'oyunsuz' takımın (bakın başarısız, formsuz vb. demiyorum bu onlardan da öte) mücadelesinde kazanan daha az kötü ve en azından kazanma isteğine daha fazla sahip olan taraf Efes galip geldi. Maçın detaylarından pek fazla bahsetmeyeceğim ama Ufuk Sarıca'nın hafta sonu verdiği karardan vazgeçmeyip Vujacic'i kenarda oturtması önemli bir detaydı diyebiliriz. Ermal ve Kerem'in yokluğunda yabancı uzunlardan vazgeçme lüksü olmayan ve guard poziyonunda Lafayette'e takımı bağlamış görünen koç için pek de yapılacak bir seçim kalmamıştı aslında. Nitekim maçın yıldızı da Barac'ın ortalarda gözükmeyişi ile birlikte pota altında tek başına savaşarak bunun yanında şut kaçırmayan Batista oldu demek malumun ilanından öte değil ancak boyu resmiyette 2.07 yazsa da gerçekte 2.04 civarı olan bir oyuncunun savaşcılığı ve kalınlığıyla pota altında tek başına etkin olabilmesini tebrik etmek gerekir. Fenerbahçe uzunlarının savunma zaaflarını da atlamamak gerekir ama malum onlarda zaafsız bir bölge bulmak çok zor şu günlerde. 2007 yılında Efes'in içeride Maccabi'ye yenildiği maçta Efes'in pota altında Woods, Hutson gibi isimleri darmadağın ettiği zaman tanımıştım kendisini. Kalınlığının ve sağlamlığının avantajını kullanan oyuncunun NBA günlerinden kalan bu görüntü ise ne kadar 'dayanıklı' olduğunu bize gösteriyor. Malum Shaq'ın altından sadece başını ovuşturarak çıkmak herkesin yapabileceği bir meziyet değil !

6 Şubat 2012 Pazartesi

İnsan Olan Öne Çıksın !

                 

Kevin Love'nin yine iyi oynadığı 2 gün önceki Minessota - Houston maçında karşıma çıkan bu görüntü bir anda geçen seneki Euroleague şampiyonu Panathinaikos'un oyuncusu Batiste'nin yaptığı ve sezona damga vuran olaylardan biri olan vukuatı aklıma getirdi. Damga vuran dediysek olayın hiçbir cezai yaptırımı olmadığını ve sadece vicdanlardaki muhasebelerde kaldığını da belirtmek gerekir. Bu maçta olan olay da yine maç içinde cezasız kalmış. Ancak neyse ki NBA yönetimi ULEB kadar taraflı davranmayarak Love'a 2 maç ceza vermiş. Tamam iyi oyuncularsınız, birinizin kariyeri Avrupa'da başarıyla dolmuş, birinizinki çok yeni olmasına rağmen tamamen yukarı seyretmekte ve muhtemelen daha büyük başarılarla dolacak ancak şu hareketler maalesef onca başarının yanında hiç 'İnsanca' durmuyor. Batiste olayında zaten şüphe yok ama Love'nin olayı daha yeni olduğu için izlemeyenler olayda bilinçli bir gelişim var mı yok mu dikkatlice bir baksın. Şahsen bana ayak basmadan bir an önce Scola'ya bakıyor ve hareketine devam ediyor gibi geldi. Bu arada maçta Scola teknik faul almış ama özette göstermediği için olay öncesi veya sonrası bir gerilim mi yaşandı onu da bilemiyorum maalesef. Hatırlamayanlar için Batiste-Ozbolt olayı da aşağıda.

                

2 Şubat 2012 Perşembe

+15, +20, +25, +35 ...

Dün akşam Pire'de oynanacak olan Olympiacos maçı için sanıyorum ki bütün çevreler Efes adına umutluydu. Öyle ki sezona büyük sıkıntılarla başlamış ve kadrosunu tamamen değiştirmiş ve küçültmüş, hatta kendi seyircisinin dahi (hiç bir zaman rakibi Pao kadar olamasa da) bu sene desteğini çektiği Olympiacos'tu rakip. Tamam son iki haftaki oyunlarıyla ilk turdaki performanslarından çok daha iyi oldukları kesin ancak yıllardır her eşleşmede sorun yaşadığımız Papadopulos'un da oynamayacak olması ile Spanoulis dışında kim çok büyük sorun olacaktı ki ? Ayrıca bu sezon ilk grupta büyük takımlara karşı maç kazanamayan Efes için 2.torbadan gelecek bir Siena veya Panathinaikos takımlarına karşın daha kolay gibi görünen bir rakibin gelmesi ile bu kötü duruma rağmen çeyrek final ihtimali de fazlasyıla artmıştı. Sezon başı hazırlık döneminde Two Nations Cup'ta rakibine 25 sayı fark atan Efes 3 gün sonra kendi tesislerinde Olympiacos'u bir kez daha yenmişti üstelik. Rakibi tanıma açısından da pek sıkıntının olmayacağı düşünülürse bu şartları birleştirdiğimizde Pire'den gelecek bir galibiyetle çeyrek final şansını muazzam artırma ihtimali kimseye imkansız görünmüyordu.

Ancak maçın başından beri Olympiacos'un elinde giden oyun temposu bir türlü Efes'in eline geçemedi. Pota altında Barac'ın istatistik kağıdına yansımayan inanılmaz etkisiz oyunu ve istenen şutların da bir türlü girmemesi sonucu fark 10 sayı civarında gitti ilk devre boyunca. 3.çeyrekten itibaren ise yeni transfer Lafayette'nin 'ben de burdayım' dercesine verimli oynamaya başlaması ve 3 sayılık atış sevdasından vazgeçilmesi sonucu kontrolü eline aldı ve oyunu eşitliğe getirdi. Ancak daha sonra 4.çeyrekte maçı izleyen tüm çevreler gibi biz de ağzımız açık şekilde kaldık maalesef. Üçlüklerini son çeyreğe saklayan Sloukas ve her daim görevini yapan Spanolis ile üstüste 6 üçlük isabeti bulan Olympiacos'u hepimiz gibi Ufuk Sarıca da izledi ve maç sonuna kadar hemen hiç bir önlem alınmadan maç da elimizden kaydı gitti.

Burada maçın detaylarından fazla bahsetmek istemiyorum çünkü gördüğümüz kadarıyla Efes için problemler maalesef bu maç özelinde değil. Sezon başındaki hazırlık turnuvasındaki hazır halini bir daha hiçbir maçta izleyemediğimiz takımda Kinsey'in sakatlığı ve Ersan'ın gidişi ile en iyi iç ve dış savunmacılarını kaybetmenin etkisi de çok olumsuz oldu kuşkusuz. Ancak sezon başından beri anlayamadığım olayların başında zararı kaç kez görülmesine rağmen koçun vazgeçemediği ön alanda baskı geliyor. Yani biraz hızlı oynayan bir takımın bu gölge savunmayı iki pasla beraber geçmesi sonrası kendi potamızda hücumun ilk 7 saniyesinde kaç kere basket yediğimizi hatırlıyor musunuz ? Dün akşam da yine tam bu baskı tüm başarısıyla (!) gerçekleşirken bir kaç kere hızlı basket ve hatta alley-oop yediğimizi maçı izleyen arkadaşlar görebilirler. 

Real Madrid ve Maccabi maçlarında da çok büyük bedeller ödeten bu seçimin yanında bahsetmek istediğim konu takımın mental düşüşü olacak. Geçen hafta Galatasaray'ın oynadığı ders niteliğindeki Olympiacos maçındaki oyun inadı, mental gücü ve mücadelesi maalesef bu konuda bir ekol olan Efes'de son birkaç senedir olduğu gibi bu sene de yok. Öyle ki bir kez geri düştükten sonra ya da seri yedikten sonra adeta oyuncular maçı bırakıyorlar. Bu ruh hali oyuncuların maalesef yüzlerinden dahi okunabiliyor. Kaptan Kerem'in yüzünde daha çok yorgunluk ifadesi belirse de onun yanında Ufuk Sarıca'nın oyunun kötüye gittiği anlarda genellikle mola almaması, alsa dahi alternatif bir plan üretmemesi de tartışılabilir. Ancak bu durum bu detaylardan da farklı bir konu gibi duruyor. Kulüpteki teknik ve idari kadronun ne kadar iyi insanlar olduklarını biliyoruz. Dışarıdan görüldüğü üzere takım içi ilişkilerde de bir problem yok gibi ama artık birinin çıkıp da : "Beyler keyfimiz yerinde ama artık çıkıp oynamamız gerekiyor !" tarzında sert bir konuşma yapması gerekiyor gibi tabi ki bunun bu zamana kadar kaç kere yapılıp yapılmadığını da bilemeyiz. Sonuç olarak buradan yazabileceğim tek şey olarak da nasıl olacaksa yani takım yense de yenilse de son ana kadar mücadeleyi bırakmayan ekol olmuş Efes'i geri kalan maçlarda görmek istediğimiz kalıyor maalesef. Yoksa 20 sayılık Real Madrid, 39 sayılık Maccabi, 28 sayılık CSKA ve 18 sayılık Olympiacos maçlarının bir sezon içinde görülmesi hem de bu sezonun büyük yatırımlarla başlayan 35.yıl olması gerçekten çok üzücü bir durum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...