2011-12 sezonu Türkiye basketbolu
açısından gerçekten çok güzel ve farklı bir yıl oldu. Erkek basketbolu olarak
konu sınırını daraltacak olursak; bu sezonu özel kılan takımın 37 yıl sonra
Beko Basketbol Ligi’nde şampiyon olan ve 2000 yılından bu yana süregelen
Efes-Ülker (FB Ülker) zirve çekişmesini kıran takım olan Beşiktaş Milangaz
olduğunu söylemek yanlış olmaz. Üstüne üstlük bu takımın bu sezon yaptıkları ve
başına gelenler sadece bu şampiyonluk ekseninde gelişen olaylar da değil. 2011
yazında daha sponsoru belli olmayan ve kapanma tehlikesi atlatan bir takımın
arada gelip geçen yıldızlara ve yapısal revizyonlara rağmen sadece ligde değil
kupada da şampiyon olması, bunun yanında Türkiye’ye basketbolda toplamda 3.
Avrupa kupasını getirmesi gibi konular 2012 yazında hem ismen hem de cismen
dağılan takımın bu 1 yıllık zaman dilimini ayrı bir şekilde irdelenmeye değecek
seviyeye fazlasıyla getiriyor. İsterseniz 2011 Eylülü ile 2012 Temmuzu arasında
geçen ve içinde D-Will, günde 3 idman, 7 kişilik rotasyon, Eurochallenge Kupası,
Euroleague katılım hakkı gibi anahtar kelimeler barındıran efsanenin önemli
kırılma anlarına bir göz atalım:
1- Başlangıç Dönemi:
Hikayenin en başına dönecek
olursak, 2011’in Temmuz ve Ağustos aylarında yaşanan sponsor krizini bir başlangıç noktası olarak görebiliriz. 6 yıl süren sponsorluğun sona ermesi ile
birlikte Beşiktaş Cola Turka ismi de tarih olmuştu. Bununla birlikte ortaya
çıkan ekonomik sarsıntı sonrası eldeki oyuncuların büyük bir kısmı yollar
ayrılmıştı. Takımın başında kalmaya devam eden koç Ergin Ataman’ın elinde
yabancı oyuncu olarak bir tek Marcelus Kemp vardı ve kalan yerli oyuncular olan Cüneyt Erden, Bekir Yarangüme ve Serhat Çetin’in de
mevcut kontratlarından vazgeçmeleri için kendilerine insanlık dışı bir şekilde
günde 3 idman yaptırılıyordu. Bu olay sadece vicdan sahibi ve basketbol ile
‘gerçekten’ ilgilenen kişiler tarafından görüldü ve maalesef çok ayıplanamadı.
Ergin Ataman’ın yeni sezon için kafasındaki planları sekteye uğratan bu
bekleyiş sonunda Beşiktaş kulübü başkanı Yıldırım Demirören’in babasının
sahibi olduğu Milangaz firması ile anlaşıldı ve ‘Beşiktaş Milangaz’ ismi ile birlikte yeni sezon öncesi hazırlıkları
resmiyete dökülmeye başladı.
2- NBA Süperstarı Türkiye’de:
Sponsor desteğinin de
sağlanmasından sonra Beşiktaş Milangaz isminin sadece Türkiye değil dünya
kamuoyunda öğrenilmesinin sağlayan olay gerçekleşti. Takımına büyük bir yıldız
kazandırmak (veya hediye etmek) isteyen Demirören ekibinin yoğun çabaları
sonucu NBA’de yaşanan lokavt dönemini boşta geçirmek istemeyen Nets’li
süperstar Deron Williams Beşiktaş Milangaz ile anlaştı. Aralık başına kadar sürecek olan lokavt
döneminde Avrupa’da oynayan en büyük yıldız olarak kabul edilen D-Will’in
gelişi haliyle büyük sükse yarattı ve henüz kısa süre önce yapısal sıkıntılarla
uğraşan takım bir anda iddialı bir takım haline geldi.
3- D-Will gölgesinde Kalan Önemli Transferler:
Bu transfer sonrası koç Ergin
Ataman’ın rotasyon planları da haliyle yeni durum ekseninde gelişti. D-Will
kadar sükse yapmasa da değeri daha sonra anlaşılacak olmakla beraber David
Hawkins, Ersin Dağlı, Zoran Erceg, Can Akın, Mehmet Yağmur gibi isimler de
D-Will rüzgarının gölgesinde ve çok uzun olmayan bir süre zarfında kadroya
dahil edildi. Sezonun ilk resmi maçı niteliğindeki Dexia-Mons maçı öncesi
kadroda bir diğer lokavt oyuncusu Semih Erden de hazır bulunuyordu. (Aslında bu transferin sebebi pivot mevki için
anlaşılan Litvanyalı Petravicius’un Eurobasket’te sakatlanması sonrası
kendisinden vazgeçilmesiydi.)
4- Toz Pembe Günler:
Tüm gözlerin üzerinde olduğu bir
takım haline gelen Beşiktaş Milangaz’ın maçları da haklı bir şeklide ilgi odağı
haline geldi. Beklenmedik şekilde Eurocup’tan elenme hali biraz bu pembe
tabloyu sarssa da ligde gelen bol sayılı ve farklı galibiyetler Beşiktaş’ın önemli
bir şampiyonluk adayı olduğunu gösteriyordu.
Tabii ki burada büyük pay da D-Will’e aitti. Onun kumandanlığındaki
hızlı oyun ve hem sayı hem asiste
yönelik bireysel performans süperstar oyuncunun gidişine kadarki dönemde yüksek
galibiyet oranlı bir seri yakalanmasını sağladı. Sinan Erdem Arena’da oynanan
FB Ülker ve D-Will‘in 50 sayı attığı Göttingen galibiyetleri kayda değer anılar
olarak tarihe geçti. Lokavt döneminin daha da uzun süreceğine kesin gözüyle
bakılması sebebiyle basında çıkan Kobe Bryant ve Kevin Durant transfer
haberlerinin üzerine onlardan biri ile olmasa da Lakers’li yıldız oyuncu Lamar
Odom’la anlaşıldığı haberi gündeme bomba düştü.
Bu transferin Beşiktaş’ı şampiyon ilan etmeye yeteceği görüşü iyiden
iyiye kabul görmeye başlamıştı. Ne var ki lokavtın Aralık başı itibariyle
biteceğinin açıklanması belki de en çok Beşiktaş Milangaz’ı ilgilendiren bir
olguydu ve D-Will, Semih Erden gibi isimlerin yanında siyah beyazlı formayı hiç
giyemeyen Lamar Odom’un da NBA sezonu için geri dönecek olmaları ile birlikte
şampiyon adayı olarak gösterilen BJK Milangaz’ın da kısa süren bu pembe rüyadan
uyanacağı görüşü son tahlilde hakim olandı. Ancak, hikayenin buradan sonraki
kısmı daha da önemli hale gelecekti.
5- Lokavt Sonrası Yeniden Yapılanma:
Lokavt bitişi ile yıldızlarını
kaybeden Beşiktaş Milangaz’da beklenenin aksine bir dağılış değil, kısa sürede
transfer operasyonu gerçekleşti ve normal transfer döneminde dahi bulunması zor
olabilecek oyuncular olan Pops Mensah-Bonsu ve Carlos Arroyo gibi kariyerli
oyuncular kadroya dahil edildi. Bu hamleler NBA transfer döneminde pek dikkat
çekmese de takımın başarıya giden yola tekrar girmesinde çok başarılı ve etkili
oldu. Hırsı ve atletik hareketleri ile taraftarı coşturan Bonsu ve kariyerini
haklı çıkartırcasına oyun zekasını sahaya yansıtan Arroyo bu yeni dönemde
Hawkins, Erceg, Ersin Dağlı gibi oyuncularla birlikte 3 kupaya giden yolun
temel taşları oldular.
6- Can Sıkan Sakatlıklar ve 3+2 Sorunu:
Kadro dalgalanmaları sonunda
tekrar ideal bir kadroya kavuşan takımda bu sefer rotasyonu zorlayan durumlar
sakatlıklar ve ligdeki 3+2 yabancı sınırlaması oldu: Türkiye Kupası finalleri
öncesinde Can Akın idmanda sakatlanarak sezonu kapattı. Zaman içinde Erceg, Ersin, Arroyo, Kemp gibi
oyuncular da sıkça sakatlandılar ve çoğu maçta7 kişilik rotasyonla sahaya çıkan
takım bu halde de önemli galibiyetlere imza attı. Sinan Erdem’de oynanan normal
sezondaki Galatasaray galibiyeti bu takımın yeni karakterini ilk adımını kolay
kolay pes etmemek olduğunu gösteriyodu. Bu karakter adımı sezon sonuna doğru
rakipleri alt edecek ve şaşırtacak temel prensip olma seviyesine çıkacaktı.
7- Film Arası-Adam Morrison:
Bu kadar hızlı gelişen bir
hikayeye kısa bir film arası verecek olursak; beklenilen katkı alınamayan veya
bu yoğun tempoda arada ‘kaynayan’ bir transfer Adam Morrison’dan
bahsedebiliriz. Lokavt döneminde gittiği Kızılyıldız’da bir kıpırdanma gösteren
NBA şampiyonluk yüzüğü sahibi bench oyuncusu az sayıda maç süren Beşiktaş
kariyerinde bazı başarılı maçlar oynasa da yabancı rotasyonu sıkıntısı veya
İstanbul’a alışamama sebebiyle mi bilinmez play-off’lar öncesi takımda sessiz
sedasız şekilde ayrıldı.
8- Başarı-Karakter-İnat-Hırs-Başarı ve Başarı...:
Sezon boyunca nice badireler
atlatan takımda koç Ergin Ataman ‘3 kupaya da talibiz’ dediğinde pek önem
vermeyen kamuoyu da bu sese artık tekrar kulak asmıştı. Koç-oyuncu-taraftar
bütünleşmesinin sağlanması ile rotasyon sıkıntılarına rağmen önce Türkiye
Kupası kazanıldı. Kupa yarı finalinde son dakikalarına 10 sayı geride girilerek kazanılan Galatasaray
MP maçı bir diğer karakter gösterisiydi.
Bu arada rotasyon sıkıntısı
takıma sadece direnç değil, 16 yaşında bir point guard (Kartal Özmızrak) hem de
sezon başında gitmesi beklenen bir role player (Serhat Çetin) kazandırmıştı. Sezon
başında kaptanlığın verilmesini çoğu kişinin anlayamadığı David Hawkins bu
takımın lideriydi ve kendisi ile beraber 5-6 arkadaşının her maç 30 dakika üstü
süre almaları artık onlarda yorgunluk meydana getirmiyordu. Bu durum özellikle
lig play-off’larında üst üste Fenerbahçe Ülker, Galatasaray MP ve Anadolu
Efes’i geçerek şampiyon olurlarken rakiplerinin planlarını bozan temel
etkenlerden biriydi.
Eurochallenge arenasında
gelen şampiyonluk kimi çevreler tarafından önemli bir başarı olarak görülmese
de yeni bir dönüm noktasıydı. Bonsu-Erceg-Hawkins-Serhat-Arroyo
rotasyonun beraber oynadığında ne kadar verimli olduğu da Macaristan’daki
Final Four’da görüldü. Öyle ki madem bu kupa önemsiz ve kolay bir kupaydı;
neden bu zamana kadar Türkiye’ye gelmemişti ki? Neyseki BBL play-off’larının
başlamasından ve özellikle FB Ülker’in 2-0’lık bir seriyle geçilmesinden sonra
bu takımın 3’te 3 yapabileceğine olan inanç büyük bir kesime yayılmıştı.
Akatlar’da oynanan Fenerbahçe maçında Arroyo’nun önce maçı uzatan sonra da galibiyeti
getiren inanılmaz 2 şutu bu sezonun sihrini bir kez daha gözler önüne sermişti.
Galatasaray MP serisinde kaybedilen tek maçın sonunda yine Arroyo’nun attığı
3’lüğün çemberden adeta girip geri çıkması da bu sihri bozamadı. Sanılanın
aksine, bu rüzgara en çok direnen takım Efes oldu ancak 6 maçlık final
serisinin sonucunda toplam sonuç tek tabirle özetlendi: ‘3’ü 1 Arada’
9- Beklenmeyen Son ve Kapanış:
Yapılmaz denileni yapan ve Türk
basketbol tarihinin en ilginç sezon hikayelerinden birini yaşatan Beşiktaş
Milangaz efsanesinin elde edilen Euroleague katılım hakkı ile birlikte bu sezon
da devam etmesi bekleniyordu... Olmadı... Önce sona eren sponsorluğun
uzatılmaması ile Milangaz ismi ve desteği takımdan ayrıldı; daha sonra ‘bu isim
yoksa ben de yokum’ diyen Ergin Ataman...
Eylül 2012 tarihine geldiğimizde
de karşımızdaki tabloda sponsorsuz bir Beşiktaş erkek basketbol takımı duruyor.
Ergin Ataman; Ersin Dağlı ve David Hawkins Galatasaraya’a gitti. Birkaç isim dışında tamamen yeniden kurulan takımın başına geçen başarılı koç Erman Kunter
sınırlı ekonomik destek ile nasıl bir kadro ortaya çıkartıp ne kadar başarı
gösterebilecek hep beraber göreceğiz ancak; şu bir gerçek ki 2011-2012 sezonu
tüm kırılma anları ve ilginç hikayesi ile birlikte ‘Beşiktaş Milangaz Efsanesi’ne sahne olması özelliği ile hatırlanacak.